MERAK VE KEŞİF

MERAK DUYGUSU NASIL GELİŞİR?

İnsanlığın başlangıç hikayesinin ana teması “merak”tır. Havva’nın elmayı keşfetmeye olan merakının insanlığı bambaşka bir noktaya taşıdığı yüzyıllardır anlatılır. Belki de bu sebepten merak etme, sorgulama, keşfetme kavramlarına biraz da çekimser yaklaşılır içgüdüsel olarak. Oysa aynı zamanda insanlığı bugünkü teknolojik, sosyolojik ve bilimsel gelişmelere taşıyan en önemli unsurdur merak. Her ne kadar farklı değerlendirmelere maruz kalsa da öğrenme “merak” duygusuyla başlar.

Merak beynimizin doğal bir fonksiyonudur ve insan olmanın gereğidir. Önemsediğimiz, merak ettiğimiz, bizi heyecanlandıran olumlu ya da olumsuz tüm deneyimler öğrenme sürecini başlatır. Bu olumlu ya da olumsuz deneyimlerden bir sonuç çıkarır ve sonraki eylemlerimizi bu deneyimden öğrendiklerimizle gerçekleştiririz. Bebekler dünyaya geldiklerinde tamamen deneyimsizdirler ve hayatta kalabilmek için doğdukları andan itibaren dünya ile ilgili bir farkındalık geliştirmeye başlarlar. Bu farkındalığı kazanmak için en güçlü silahları keşif ve merak duygularıdır. Bu nedenle öğrenme performansı 0-6 yaşta çok güçlüdür. Merak aynı zamanda deneyimsel öğrenmenin de en etkili yoludur. Deneyimsel öğrenme, öğrenilen bilgilerin kalıcılığını ve dönüşümlü düşünme dediğimiz, bilgiler arası bağlantılarla yeni ve özgün bilgilere ulaşmayı sağlar. Okul öncesi dönemde öğrenilen her bilgi çok kıymetlidir ve hayatımıza etkileri ömür boyu devam eder. 

“Çocukların ilgi ve merakı doğrultusunda kendi seçtikleri işte kalıcı konsantrasyon aracılığıyla iç disiplin ve huzur geliştirdiğini öne süren Montessori bu süreci normalizasyon olarak adlandırmıştır.” (NAMTA,2005; Montessori,1949). 

“Montessori’ye göre normalleştirilmiş çocuk, özmotivasyonlu, bağımsız kararlar alabilen ve sadece boş meraktan değil bilinçli bir seçimle eylem gücüne sahip olan çocuktur (O’Donnell, 2007). Ayrıca gelişimi için sunulan etkin bir çevrede fiziksel ve zihinsel sağlıklı yaşamı için gerekli olan kontrol ve öz denetim elde edebilen çocuktur.” (Montessori 1949). (Soydan,2013)

Yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı gibi çocukların özellikle kendi seçtikleri işlerde merak duyguları çok baskındır, çünkü kendi hayatlarının öznesi olarak özgür iradeleriyle seçim yapmışlardır. Belki de “merak duygusunu nasıl geliştirmeliyiz?” sorusunun en etkileyici cevabı budur; çocukların nelere ilgi alanlarını keşfetmek ve bulundukları çevreyi o ilgi alanlarına göre düzenlemek.

Merak duygusunu geliştirmenin birçok yolu vardır. İşte bunlardan bazıları:

Doğru İletişim Dili Kullanmak 

Çocuklarımızla kuracağımız iletişimin şekli ve niteliği onların dünyayı keşfetme çabalarının, dil ve kavram gelişimlerinin, dil ve düşünceyi birleştirme becerilerinin yapı taşıdır. Sordukları sorulara cevap verme şeklimiz ve soracağımız soruların niteliği çocuklarda merak duygusunu tetikler ya da köreltir. Çocuklar için soru sormak ve sordukları sorulara cevap almak bir iletişim ve etkileşim oyunudur. Bu nedenle çocuğumuzla iletişimimizde her şeyden önce sabırlı ve hevesli olmak, göz teması kurmak, aynı göz hizasında bulunmak, yumuşak ve doğal bir ses tonu kullanmak, kendi merak duygumuzu görünür kılmak ve deneyimlerin yarattığı duyguları tanımlamak sağlıklı ve sürdürülebilir iletişimin yolunu açar. 

Doğru Soruları Sormak

Çocuklar soru sorarak dünyayı araştırır, sorgular ve keşfederler. Bununla birlikte sizin soracağınız sorulardan yola çıkarak hayatı anlama ve anlamlandırma yolculuklarında adım adım ilerlerler. Yaşlarına uygun açık uçlu 5N1K (ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman, kim) soruları sormak, tanımlama, akıl yürütme ve tahmin oyunları oynamak, kişiler ya da olaylar arasındaki neden sonuç ilişkilerini kavramalarını sağlayacak açıklamalar yapmak çocukların hem düşünme becerilerini hem de ana dil hakimiyetlerini geliştirir. Konuşma becerilerinin gelişmesiyle birlikte karşılaştıkları yeni sözcüklerin anlamlarını açıklamak, eş anlamlı ve zıt anlamlı sözcükler kullanmak, cümle tamamlama çalışmaları yapmak çocukların ana dillerini doğru kurgulamaları için önemlidir. Çocuğun yaşına uygun sözcükleri yavaş yavaş hayatına dahil etmek ve bu sözcükleri günlük yaşam içinde aile içi iletişimde de kullanmak zengin bir kelime haznesi oluşturmalarını sağlar. Ebeveynlerin çocuklarıyla bebeksi ifadelerle konuşmaları, anlaşılmama kaygısıyla çocuk büyüdüğü halde uzun ve farklı sözcüklerden oluşan cümleler kurmaktan kaçınmaları, sorulan soruları cevapsız bırakmaları, tahammülsüz tavırlar sergilemeleri ve tutarsız cevaplar vermeleri en sık rastlanan iletişim hatalarıdır. Ebeveynler çocuklarının her geçen gün büyüdüğü gerçeğini göz ardı etmemeli, çocuklarının “ne?” ve “kim?” sorularıyla başlayan merak, keşif ve araştırma isteklerini süreç içinde “neden?”, “nerede?”, “nasıl?”, “ne zaman?”, “sen olsan ne yapardın?” vb. sorularla zenginleştirmeli ve kullandıkları sözcük sayısını düzenli olarak artırmalıdır. 

Bedensel ve Çevresel Uyaran Zenginliği

Öğrenme, içten dışa ve basitten karmaşığa doğru gerçekleşir. Çocukların bilgiyi aldıkları ilk kaynak ve ilgi duydukları ilk keşif alanı kendi bedenleridir. Bu nedenle çocuklarda kendi bedenlerine karşı merak uyandırmak sonraki keşif yolculuklarının çıkış bileti gibidir. Önceleri kendi bedenini keşfetmeye çalışan çocuk daha sonra diğer insanları, hayvanları, bitkileri, doğayı ve çevresindeki diğer uyaranları incelemeye, benzerlik ve farklılıkları sorgulamaya yönelir.  İşte bu noktada beyinde snaps olarak tanımlanan nöronlar arası bağlantılar hızla oluşmaya başlar. Sorgulamaya dayalı gelişmiş düşünme becerilerinin temelini bu bağlantılar oluşturur.  Günlük yaşam içinde yapılacak ufak tefek dokunuşlar çocuklardaki merak ve keşif duygusunun tetiklenmesi için yeterlidir. Çıkardıkları sesleri ve konuşmaları kaydedip dinletmek, fotoğraf albümlerine bakmak, bebeklik eşyalarıyla şimdiki eşyalarını karşılaştırmak, beden farkındalığı yaratacak şarkılar, tekerlemeler, bilmeceler ve oyunlara günlük yaşam içinde yer vermek, farklı uzuvlarını eş zamanlı kullandıkları oyunlar oynamak, “burnumuz olmasaydı ne olurdu”, “üç tane gözümüz olsaydı nasıl görürdük”, “bir solucan olsaydık nasıl hareket ederdik”, vb. sorular sormak bu küçük dokunuşlara küçük birer örnektir. Tüm bunların yanı sıra bedensel farkındalığın duygu boyutunu da unutmamak gerekir. Bedenimizde yaşadığımız duygulara dair çocuklarımızla sohbet etmek duygularını tanımlamaları, anlamlandırmaları ve empati becerisi geliştirebilmeleri açısından oldukça önemlidir. 

Çocuğun yaşadığı çevrede yeterli düzeyde uyaran varsa doğal olarak merak duygusu tetiklenecektir. Canlı renkler, farklı dokulardaki nesne ve varlıklar, farklı müzik türleri, doğa gezileri, festivaller, müze ziyaretleri, farklı ulaşım araçlarıyla seyahatler, akraba ziyaretleri, evcil hayvan besleme ve akran etkileşimi zihinsel ve dil gelişimini olduğu kadar sosyal, duygusal ve bedensel gelişimi de destekler. Etkileşim içinde olduğu tüm uyaranlar çocukta aşamalı olarak merak ve keşif duygusunu tetikleyerek öğrenme deneyimini arttırır.

Çevre Düzenlemesi ve Yaşantısal Deneyimler

Kalıcı öğrenme deneyimle gerçekleşir. Çocuklar dokunsal varlıklardır ve hayata geldikleri ilk günden itibaren tüm duyularıyla yaşadıkları çevreyi anlama ve anlamlandırma çabasına girerler. Güvenli sınırlar içinde oluşturulmuş özgür bir öğrenme ortamı çocuğun yaşamı deneyimleyerek öğrenmesine, merak, keşif ve araştırma duygusunu tatmin etmesine ve yeni deneyimlere açık hale gelmesine olanak sağlar. Çocuğun gördüğü, duyduğu, dokunduğu, kokladığı, yani tüm duyu organlarını aktif şekilde kullandığı bir çevrede öğrenme deneyimini kalıcı bir şekilde gerçekleştirir.

Materyal seçimi

Çocuklar doğdukları ilk andan itibaren pek çok görsel, işitsel ve dokunsal materyalle karşılaşırlar. Önceleri temel ihtiyaçları kapsayan bu materyaller daha sonra merak ve keşif duygusunu pekiştirecek şekilde çeşitlendirilmelidir. Tehlike içermeyen şekil ve dokularda taş, midye, ağaç dalı, yaprak, vb. doğal malzemeler, sesli kitaplar, çok yönlü gelişimi destekleyen zengin içerikli kitap ve eğitim setleri, tabak, kaşık, tencere gibi gerçek yaşam malzemeleri, farklı kullanım seçenekleri olan inşa ve tasarım setleri, yap-bozlar, bazen de sadece bir büyüteç ya da bir ayna merak ve keşif duygusunu güçlendirir. 

Albert Einstein (1879-1955) “Hiçbir özel yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım.” der. Çocuklar onları yönlendirdiğimiz ölçüde kendi en iyi versiyonlarına dönüşebilirler. Özellikle okul öncesi dönemde merak ve keşif duygusunu canlı tutmak, çocuklara, ömür boyu kullanabilecekleri, hiç eskimeyen hatta eskidikçe değerlenen eşsiz bir hediye olacaktır.

 

Kaynakça: 

 Soydan, Sema. Çocuklarda Merak Duygusunu Uyandırmada Montessori Öğretmenlerinin    Kullandıkları Stratejiler / The Strategies of Montessori Teachers to Raise the Curiosity in Children Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 13, Sayı 25, (Mart 2013)  (Erişim 31.12.2021)